14 Temmuz 2010 Çarşamba

Metrobüs Savaşları

Kalabalık, gergin bir bekleyiş içinde,
0 uzaktan hızla geliyor.
Kalabalıkta bir kıpırdanma,
kapılar açılıyor.
Kalabalık, birbirinin üzerine çullanıp
içeriye hücum ediyor.
Bir kadın yere kapaklanıyor.
"Önemli değil" diyor kalabalık,
"Boşver düşsün!"
"Sen konsantrasyonunu bozma, zafere odaklan..."

Kapılar kapanıyor.
Kalabalığın bir kısmı dışarıda, bir kısmı içeride,
Zaferi kazananlar koltuklarında kurulmuş...

Hoş geldiniz, burası XXI. yy, burası Metrobüs Savaşları Meydanı.

Yaklaşık dört aydır sabah-akşam metrobüs kullanaların arasındayım. Daha öncesinde de bindim tabi ve bu yazıyı yazmak birçok defa aklımdan geçti. Ama rutin metrobüs kullanıcısı olmaya başladıktan ve gözümün önünde düşen kadıncağıza yardım etmek yerine neredeyse çiğneyip geçen insanlık dramına şahit olduktan sonra bu yazıyı yazmak artık benim için bir görevdi.

Yurdum insanının her an, her yere koşturan, aceleci bir yönünün olduğuna hepimiz şahit olmuşuzdur. Otobüs kuyruklarını hatırlayın... Otobüsün ön kapısı açıldığı anda kuyruğun en sonundaki amcanın bir önündekini itmesiyle başlayan dalgalanma size de pek yabancı olmasa gerek. İşte bu aceleciliğin ve bana göre hoşgörüsüzlüğün, bencilliğin, insanlığını yitirmenin son noktasını her sabah ve akşam metrobüs duraklarında gözlemlemeniz mümkün.
Her şey iyi hoş da, anlamadığım bir şey var. Nedir bu acele?! Acele etmesek... Kapılar açıldığında biribimizi itip kakmasak da normal bir tempoda binsek... Biribirimizin kucaklarına oturmasak da kendi yerlerimize otursak... Fena mı olurdu?
Böyle durumlarda acele etmenin anlamı yok. Yavaş çekimde de herkes zafere ulaşabilir.

Şimdi bana, "Bu kadar eleştirdin de sen nasıl bir metrobüs kullanıcısısın?" diye sorarlar. Acı itiraflar bölümüne gelelim o zaman.

Başlarda inanın çok direndim, sükunetimi ve sakin tavrımı korudum, hiç acele etmedim, kuğu gibi süzüleyim dedim. Ama böyle yaptığımda sıranın en önünde olmama rağmen ya binemedim, ya da insan seline kapılıp binmeyi başardım ama oturamadım. Yani iyi savaştım ama zafer benim olmadı...
Şimdi daha seri ve atak bir metrobüs kullanıcısıyım ama itiş kakış, kucağa oturma gibi evlerimi tamamlamadım, tamamlamayacağım!

Evet metrobüs, aslında seni seviyorum haksızlık etmeyeyin. Beni trafikten kurtarıyor, şip şak karşıya geçiriyorsun ama sana binen insanlarla, ki aralarında ben de varım, aram pek iyi değil maalesef.

Orhan Veli, çok sevdiğim İstanbul'u Dinliyorum şiirini, şehrin bu anlarına şahit olsaydı şöyle yazar mıydı dersiniz?

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Uzaklardan, çok uzakalrdan bir metrobüs geliyor
Bir kadının koltuğa değiyor poposu
Bir "oh" çekiyor sevinçle
Zaferi kazandığından olmalı
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı...




2 yorum:

  1. Bir metrobüs kullancısı olarak bu yazıyı okurken hem güldüm hem de sinirlerim tepeme çıktı:) Metrobüs insanı karmaşık duygulara sürükleyen bir araç... Yazı da durumu çok güzel anlatmış:)Eline sağlık canım.

    YanıtlaSil
  2. teşekkür ederim canımıniçi. evet metrobüs... yani çoğu zaman seninle omuz omuza savaştığımız er meydanı =)

    YanıtlaSil